siyahpusula

Bukowski'yi Anlamak...
Rahmetlininde anlaşılır olmak gibi bir tasası olduğunu sanmıyorum ya neyse...
Liseye ilk başladığım dönemlerde okumaya başladığım "içtim, siktim, sıçtım, kustum" ifadelerinin dışında pekte birşey anlamayıp iğrenç bulduğum bu alkolik şair amcamız yinede kitaplığımdan eksik olmadı hiç.
Bir kelimesi uğruna tüm kitabı okuyup "off yaaa bir daha asla okumayacağım bu iğrenç herifi" deyip deyip sonrasında tekrar tekrar okuduğum ve anlamak için çaba sarfettiğim bu adamı yazık ki daha yeni yeni anlıyorum...
Birazcık zihnimi özgür bırakıp, önyargılarımı bastırmaya çalışınca elindeki ucuz şarap şişesiyle sırıtıverdi karşımda...
Gittim aldım kitabını raftan... Yine zorlansamda bu kez farklı bir dilden okumaya çalıştım...
Okuyucunun kitabı değil; kitabın okuyucuyu seçtiğine inanlardan birisi olarak, daha önce Bukowski'yi hiç okumadığımı farkettim... Okumamış, kitap okumayı taklit etmişim yalnızca...

"Acı öldürebilir ya da
hayata tahammül gücü verir.

Ama huzur hep korkunçtur.

En kötü şeydir huzur.

Yürümek

Konuşmak

Gülümsemek

Varmış gibi yapmak"


"yalnız kalmaktan hoşnut biriydim eskiden
şimdi yıkıldı duvarlarım,
herşeyin kenarları var"


"serserilerin yanında rahatımdır, çünkü bende serseriyim.
Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem.
Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam."


"sadece sıkıcı insanlar sıkılır.
sadece yalnış bayraklar dalgalanır.

size tanrı olmadıklarını söyleyen insanlar aslında aksini düşünürler."


satır aralarında gizlenmiş hüznü ve o hüznün neden olduğu isyanı anlamak, bir acıyı içinde duvarlar oluşturup o duvarlara çarpa çarpa kanatmak... tam kabuk bağlayacakken tekrar acı çekmekten duyulan o korku nedeniyle o kabuğu söküp atmak yerinden... tekrar ve tekrar...
uzaklaşmak ve belki de kaçmak insanlardan.
ve "nefret ediyorum" demene rağmen yinede sevmek, sevmeye çalışmak insanları.
sen ayyaş pis moruğun tekisin Bukowski...
Şarap lekeli atletinide, senide seviyorum...
Etiketler: 0 yorum | edit post
siyahpusula

Bir süreden beridir Avatar hakkındaki düşüncelerimi şekillendirmeye çalışıyordum... Bence bu filmi birden çok izlemek gerekiyor.
Bizlerin teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar faydalanmamızı sağlarken, hayalgücümüzü harekete geçirip vücudumuzdan ışıklar çıkmasına sebep olmasının, mühteşem ötesi görselliklerinin ve renk uyumlarının olduğu bu filmi ilk izlediğimde pek bişey anlayamamışım.
Çok etkilendiğim, eline şeker tutuşturulmuş bir çocuk edasıyla filmin sonunda suratımda way be tarzında bir ifade oluşmuştu.
Sonrasında tekrar tekrar izlediğim bu filmi geçenlerde üstelik bir yolculuk sırasında herkes birbirinden alakasız bir durumdayken ben elimde kumandayla beynimde şimşekler çakarak izledim... Filmin bilinçaltlarımızla oynadığını düşünüyorum.
Haksızda olabilirim ama günümüz şartlarında ideolojik-siyasi mesajlar içeren filmlere pek güvenemiyorum. Sonuçta bence, kapitalizmin beslendiği en büyük kaynak bilinçaltlarımız. Farkında olmadan yerleştir, zamanı gelince patlat.
Zira işin içine Amerika girince "acaba" demekten kendimi alamıyorum...
Avatar'ın artılarını sinema izleyicileri-eleştirmenleri ya da yapımcıları öve öve bitiremediler. Ben övgü kısımlarına pek girmeyeceğim bu nedenle...
Kafamdaki ikilemleri belirli bir sıraya koyamasamda aktarmaya çalışacağım...
Fazla kuşkucu davranıyorum belkide altı üstü bir film otur izle işte... iyi ama filmin amerika'da gösterime girdiği salonlarda reklam aralarında Netional Guard'ın (Amerikan ordusunun yedek birlikleri) yeni elemanlar almak için "ulusumuz, başarısızlığa uğramayacağım, yenilgiyi asla kabul etmeyeceğim, Tanrı amerikayı korusun tarzında düşünce yeteneğinden yoksun gaza gelmeye meyilli amerikalıları coşturarak filme start vermeleri düşündürücü bir durum...
Eee ne yani?
Yanisi filmin ilerleyen sahnelerinde 2154 yılında hatta dünya dışında da hala amerikanın bir yerleri sömürebilecek güçte olduğu ya da olacağı mesajı verilmiş olmuyor mu?
Oha bağlantıya bak diye düşünebilirsiniz. Bilinçlerimizin çağrışımlara açık olduğunu inkar edemeyiz değil mi?
Ya da ben bu Emperyalist mesajı fazla kastığım için bulmuş oluyorum.
Doğaya yabancılaşmanın, kadın-erkek ilişkilerinde erkek egemen toplumunda sözüm ona eleştirisi yapılırken bu eleştirilerin tamamiyle yüzeysel olduğu kanısındayım...
Adamlar son teknoloji aletlerle Na'vilere saldırırken barışçıl ve doğaya kardeş bir halk ellerindeki yaylar ve oklarla ne olursa olsun doğanın yanındayız ondan vazgeçmeyeceğiz mesajı verirlerken çokta traj-komik bir sahne oluyor. Oklarımız yetmezse ve yeterince iyiysek tanrı yanınızda olacaktır mesajıda yüzeysel ve kirliliğin içinde anlamsız kalıyor... Na'vi halkının dini liderleri her ne kadar bir kadınsada yine egemen olan erk-tir... Erkek egemen toplum bu Kapitalist bilinçlerimizi hiç rahatsız etmiyor değil mi?
Aslında bir şey daha beni rahatsız etmiş durumda... Bir çok rahatsız olduğum fakat hala flu bir düşünce olarak kalacağı için diğerlerini geçiyorum...
Her neyse...
2154... Pandora'da Na'vi halkı... Doğayla kardeş... Kendilerini savunmak zorunda kalmadıkça saldırgan değiller.... Çok zekiler... 3-4 metrelik boyları var ama kabiliyetsizler öyle mi?
Nedense Amerikan rüyası beyaz adam yine zor olanı başarıyor hatta bu kez dünyayıda aşarak Na'vili kardeşlerine ulaşıyor. Na'vilere ait bir efsaneyi Amerikalılara mal ederek Torok makto oluyor. Tanrı beyaz adamı kutsasın...
Gözümden daha önce kaçan bir ayrıntı... Felçli beyaz adamımız dünyada bir hiçken Na'vide pop stardır. Siz olsanız kimden yana olurdunuz. Bir efsane, bir kral mı yoksa, ordan oraya savrulan yarı felçli bir gazi mi? bence asıl gerçekliğimiz ruhlarımızdaki öz bu... kendi hayallerimiz ne olursa olsun çıkarlarımızla örtüşüyorsa her hangi bir öz benliğide kabul edebiliriz. Özünde sevgi, aşk ya da dürüstlük olduğu için mi bir Na'vi oldu askerimiz.
Emperyalis-Kapitalist sisteme bir eleştiri gibi görünsede bu eleştiri at gözlükleri takmış ideolojik bir mistifikasyondur...
Sonuçta kendisine yalan söyleyen tek canlı türü insandır...
Hadi kalın sağlıcakla...
Etiketler: 0 yorum | edit post
siyahpusula

uzun zamandır yine ortalarda olamayışımın yine kendimce haklı ama çokta geçerli olmayan nedenleri vardı... Aslında hala var... Ama yazmak isteği karşı koyamadığım bir dürtü bugün benim için...
Değişik kültürleri tanımak, değişik insanlarla karşılaşmak, onların içinde kendime ait yeni bir ben bulmaya çalışmak ve belkide arkasından yeni acılar ve yalnızlıklar kazanmak...
Bir dostum "seni aslında besleyen şey acı" demişti... Belkide haklıydı... Acılar olmasaydı yaratıcı olamazdım...
Cebimde çiğnediğim bir sakızın kağıdı, kahvesini içtiğim yerin bir kartı, yırtılmış bir peçeteye göz kalemimle yazdığım bir telefon numarası, yerden aldığım kuru bir yaprak... işte hayat içerisinde tüm biriktirebildiğim bunlarmış gibi görünsede ben daha derinlerinde örneğin o yaprağın bana çağrıştırdıklarıyla neler görüp hissettiğimi, beni farklı alanlarda düşünmeye nasılda ittiğini o düşünceden yola çıkarak bir logo çizimini nasılda başarıyla gerçekleştirdiğimi biliyorum... bilmediğim şeylerde var... her gittiğim şehirde ya da ilçede orada özel üretilen bir şarap var mıdır diye merak ederim hep... aslında şarapı hiç sevmem:)
ama bu merakın nerden geldiğine dair hiç bir fikrimde yok... ben tatlı içkileri severim, melon gibi... her defasında o son kadehi içmemem gerektiğini bildiğim halde susuz rakıları devirip devirip sarhoş olduktan sonra, sabaha yüzümde salakça bir gülücükle uyanmak ve en aptalca gelen melodileri bile hiç üşenmeden mırıldanabilmek en sevdiğim şeylerden biri sanırım...
değilse rezillik diz boyu olduğu için başka türlü görmezden gelemem saçmalıklarımı...
insanın zamanla kendisine alışması, hatalarını görmezden gelmesi ya da gelmeye başlaması ki bu cümleyi nasıl toparlayacağımı bilemedim en iyisi yarım kalsın:)
sadece bugün için şunu biliyorum... kalbim yerinden börc diye çıktı çıkacak... o yüzden dün için, yarın için ya da bugün için ya da devamının gelip gelmeyeceği belli olmayan herşey için NEDEN OLMASIN?
siyahpusula

Mutlu olamam değişirsem, salt sizin bencilliğinizi doyurmak için...
Hoşnut da olamam eleştirdiğinizde beni; sizin gibi düşünmdiğim ya da görmediğim için...
Uyumsuz diyorsunuz bana;
oysa inançlarınıza her karşı çıkışımda, sizde benimkilere karşı çıkıyorsunuz.
Aklınızı biçimlendirmeye çalışmıyorum.
Biliyorum ki, kendinizi bulma savaşı veriyorsunuz.
Bu yüzden bana akıl vermenizi kabul edemem.
Çünkü kendimi bulma çabasındayım bende...

Leo Felice BUSCAGLIA
Etiketler: 0 yorum | edit post